Hayatta kalma dürtüsü...
Dürtmüyorlar aslında beni. Benim dürtüm mü bozuk acaba? Yoksa bu hayatı yaşamaya değer bulamayanlardan mıyım? Merak ediyorum kaç kişiyiz? Ve kaçımız hala hayattayız? Neden devam ettiğimizi merak ediyorum? Her sabah mutsuz ve umutsuz bir güne uyanıp her akşam bugün de bitti diyerek yatağa giriyoruz. Biz kimin kölesiyiz? Dünyaya geldik. Yaşıyoruz tamam. Ama mesela paran olmazsa yaşayamıyorsun. Hiç parasız nasıl yaşanır? Yaşamak için yemen, uyuman, yani güvende hissetmen, barınman lazım. Bunların hepsi parayla. Her sabah uykumuzu para karşılığında satıyoruz. Neşemizi, ışığımızı para karşılığında satıyoruz. Bunları var olabilmek için yapıyoruz. Ama tüm gün güneş bile görmüyoruz. Sağlığımızı para karşılığında satıyoruz, bize sigorta yatırıyorlar ya da özel sağlık sigortası ödüyorlar diye seviniyoruz. Aslında neyin alışverişini yaptığımızın farkında değiliz ve asla kazanmıyoruz. Sadece devam ediyoruz. Bu düzen çok tuhaf ve uyumsuzlar barınamıyor. İntihar edenlere yine de hala üzülüyorum. Aslında üzüldüğüm hakikaten bir umut aramış ve bulamamışlıklarına. Çünkü ben de arıyorum ve acaba gerçekten bulamayacak mıyım? Sorgulayan beyinlerin işkencesi işte budur. Kendi kendilerine eziyet etmekte başarılıdırlar.
Dünyaya gerçekten bu düzenin bir parçası olmak için gelmiş olmak çok saçma. Bir insan vücudu bile bu kadar kusursuz işlerken bizim ne mental ne de fizyolojik sağlığımıza uyum göstermeyen bu düzende neden yaşıyoruz. Her şey kusursuz olabilirdi. Hala tarlamızdan yeseydik. Hala kerpiçten bir evde yaşasaydık. Bir battaniye altında ısınabilirdik. Az yiyerek de mutlu olabilirdik. Bacaklarımızın götürdüğü mesafelere ulaşarak da gezebilirdik. Doyumsuzluğumuz parayı doğurdu. Para ise bütün satılıklıkları. Artık her şeyin bir pahası var. Uykumun, neşemin, sağlığımın.
Yine de yetmeyecek. Çok para kazanacak mıyız belli değil. Ama yine de çok çalışacağız. Belki hakikaten işte değil, zihnimizde, bedenimizde, kendimizle çatışırken, belki sevdiklerimiz ile bağlarımızı korumaya çalışırken, bu düzeni anlamaya çalışıp uyum sağlamaya çalışırken... Ama çok yorulacağız. Çünkü bir kör bir alışveriş. Karşılığında ne alacağını bilmeden onlarca şeyi tüketiyorsun. Mesela en çok zamanını. En değerli şey değil mi zaman? Aslında gerçekten fütursuzca harcadığımız zamanı fark etmek bu kadar geç diye yaşlılık pişmanlık dolu oluyor. Koşarken anlamıyorsun. Çarkın içinde fark etmiyorsun da bi soluklanayım dediğinde görüyorsun. Tükenmişsin. Zamanını tüketmişsin.
Hala bazı yerlerde açlık ve savaş var. Hala dünyada kötülükler kol geziyor. Bu dünyanın amacı nedir? Hayatta kalma dürtüsü neden vardır? Neden bu hayatta var olmalı ve devam etmeliyiz? Neden üremeliyiz? Neden?