15 Şubat 2023 Çarşamba

Kaç insan öldürdünüz?

İnsan sadece toprağa girdiğinde mi ölür? Ya yerin dibine girince?

İnsan sadece vücudu paramparça olunca mı ölür? Ya ruhu tükenince?

İnsan bir insana neden vurur? Neden gücünü gösterir? Peki ya onun da canı acıyınca?

Biz insanlar, ki sadece kadınlar da değil, kaç kez ölebiliriz? Ölmezden gelebilir miyiz? Oysa ne çok şeyi görmezden geliriz. Sevdiğimiz adam canımızı yakınca, hak ettiğimizi sanarız. Babamız bize sahip çıkmayınca belki de sevgiye layık olmadığımızı düşünürüz. Annemiz bizi terk edip gidince kimse bizle kalmaz deriz. Bizden daha iyi konumdakiler üstümüze çıkınca hakikaten alttayız sanarız.

Kaç kez ölebiliriz? Canımız kaç kez yanabilir? İnsan kaç acıya katlanabilir. Kaçında ölür, kaçından sağ çıkar?

Enkazlarla dolu her yer. Kaçımız altındayız? Üstündekiler sahiden özgür mü? Nefes alıyor mu? Ölenler midir kurtulan, yoksa kalanlar mı? Sahiden mucize var mı? Neydi amacı Tanrı'nın? İnsanı insana vurdurtmak mı? Yoksa insanı insana buldurtmak mı?

Ne zaman bencilleştik? Ne zaman kendimizi bir şey sandık? Ne zaman böyle katılaştık? Ne zaman su serpildi en son içimize?

İnsanlar neden çocukluğunu sever? Büyüdükçe kötüleşen dünyayla yüzleştiği için mi?

Ölmekten neden korkar insan? Yaşamak çok mu güzeldir?

Kaç insan diri diri öldü etrafımızda. Kaçını fark ettik? Hangimiz kaybettik? Ölenler mi, öldürenler mi?

Siz kaç insan öldürdünüz?

Peki ruhen mi, bedenen mi? 

21 Aralık 2022 Çarşamba

Hayatta Kalma Dürtüsü

 Hayatta kalma dürtüsü...

Dürtmüyorlar aslında beni. Benim dürtüm mü bozuk acaba? Yoksa bu hayatı yaşamaya değer bulamayanlardan mıyım? Merak ediyorum kaç kişiyiz? Ve kaçımız hala hayattayız? Neden devam ettiğimizi merak ediyorum? Her sabah mutsuz ve umutsuz bir güne uyanıp her akşam bugün de bitti diyerek yatağa giriyoruz. Biz kimin kölesiyiz? Dünyaya geldik. Yaşıyoruz tamam. Ama mesela paran olmazsa yaşayamıyorsun. Hiç parasız nasıl yaşanır? Yaşamak için yemen, uyuman, yani güvende hissetmen, barınman lazım. Bunların hepsi parayla. Her sabah uykumuzu para karşılığında satıyoruz. Neşemizi, ışığımızı para karşılığında satıyoruz. Bunları var olabilmek için yapıyoruz. Ama tüm gün güneş bile görmüyoruz. Sağlığımızı para karşılığında satıyoruz, bize sigorta yatırıyorlar ya da özel sağlık sigortası ödüyorlar diye seviniyoruz. Aslında neyin alışverişini yaptığımızın farkında değiliz ve asla kazanmıyoruz. Sadece devam ediyoruz. Bu düzen çok tuhaf ve uyumsuzlar barınamıyor. İntihar edenlere yine de hala üzülüyorum. Aslında üzüldüğüm hakikaten bir umut aramış ve bulamamışlıklarına. Çünkü ben de arıyorum ve acaba gerçekten bulamayacak mıyım? Sorgulayan beyinlerin işkencesi işte budur. Kendi kendilerine eziyet etmekte başarılıdırlar. 

Dünyaya gerçekten bu düzenin bir parçası olmak için gelmiş olmak çok saçma. Bir insan vücudu bile bu kadar kusursuz işlerken bizim ne mental ne de fizyolojik sağlığımıza uyum göstermeyen bu düzende neden yaşıyoruz. Her şey kusursuz olabilirdi. Hala tarlamızdan yeseydik. Hala kerpiçten bir evde yaşasaydık. Bir battaniye altında ısınabilirdik. Az yiyerek de mutlu olabilirdik. Bacaklarımızın götürdüğü mesafelere ulaşarak da gezebilirdik. Doyumsuzluğumuz parayı doğurdu. Para ise bütün satılıklıkları. Artık her şeyin bir pahası var. Uykumun, neşemin, sağlığımın. 

Yine de yetmeyecek. Çok para kazanacak mıyız belli değil. Ama yine de çok çalışacağız. Belki hakikaten işte değil, zihnimizde, bedenimizde, kendimizle çatışırken, belki sevdiklerimiz ile bağlarımızı korumaya çalışırken, bu düzeni anlamaya çalışıp uyum sağlamaya çalışırken... Ama çok yorulacağız. Çünkü bir kör bir alışveriş. Karşılığında ne alacağını bilmeden onlarca şeyi tüketiyorsun. Mesela en çok zamanını. En değerli şey değil mi zaman? Aslında gerçekten fütursuzca harcadığımız zamanı fark etmek bu kadar geç diye yaşlılık pişmanlık dolu oluyor. Koşarken anlamıyorsun. Çarkın içinde fark etmiyorsun da bi soluklanayım dediğinde görüyorsun. Tükenmişsin. Zamanını tüketmişsin.

Hala bazı yerlerde açlık ve savaş var. Hala dünyada kötülükler kol geziyor. Bu dünyanın amacı nedir? Hayatta kalma dürtüsü neden vardır? Neden bu hayatta var olmalı ve devam etmeliyiz? Neden üremeliyiz? Neden? 

2 Temmuz 2022 Cumartesi

Başkaldırı

 Bu bir başkaldırıdır. İçimizdeki susmayanlara. Dışımızdaki susmayanlara. Bu bir sessiz çığlıktır içeride büyüyen, büyüyen, büyüyen. Sonra ağzının açamayacağı bir boyutta çıkmayı bekleyen. Ciğerlerini sökmen gerekebilir. Bu uğurda cidden ölmen gerekebilir. Çünkü farkındaysan çok da beceremiyorsun yaşamayı. Herkes için üzülebilirsin. Herkes için sinirlenip susabilirsin. Kendin için mutlu olamaz mısın? Dişlerin bile kaldıramıyor artık bu sıkmayı? Sen de kaldıramıyorsun. Tek yaptığın düşünmek, konuşmak, düşünmek, yazmak, ağlamak, yazmak. Bir kere de pozitif bir şey söyle. İçin çürümüş. Heh bak bu bile negatif. Sana bunu onlar yaptı. O herkes. Kendini koruyamadın. Ağladın, ağladın, ağladın. Vücudun kaldıramıyor. Bu bir başkaldırıdır. Hayatın tümüne. En çok kendine. Kendin olmaya. Duymak istemiyorum, davranmak istemiyorum, olmak istemiyorum. Canım acıyor. 

Negatif

 İçime sıkışan bir şeyler var yine. Ya canım konuşmak istemiyor ya da iyi şeyler çıkmıyor ağzımdan. Aslında ben de istemiyorum böyle olmak. Ama sanki bana kalan bunlarmış gibi kaderleştirdim içimde. Diyorum ya içime sıkışan bir şeyler var. Teptim her şeyi, sığar dedim, sığacak dedim. Hem kendime hiç güvenmedim hem de sonununa kadar zorladım. Kızgınım şimdi kendime, biraz küskünüm. Bak hazır değildim işte yapamadım yine senin yüzünden. Bir kere bile görmüyorsun beni, şimdi iyi hissetmiyorum neden üstüme geliyorsun? Ee ama hayat beklemez ki seni. Durup, düşünüp, ağlayıp ne yapacaksın? Kalkacaksın o yataktan, koltuktan, miskinlikten ve bir şeyler yapacaksın bizim için. Ama yok gücüm, isteğim, neşem. Çok da önemli değil çünkü zorundasın. Ya istemiyorsam bu zorunlulukları artık? Ya başka yolu da varsa? Çünkü bakıyorum da daha az hesap kitap yapanlar çok daha mutlular. Peki hazır mısın süzülmeye? Çakılmaktan korkuyorum. O zaman bana gerek yok ki zaten, sen sadece karşısın mecburiyetlere. Ama korkuyorsun çakılmaktan. Çakılmak demişken, sahi seni en çok ne üzer bu hayatta? Kendini üzerken hayata devam edebildiğine göre çok farklı bi kıstasın olmalı. Var olmak ne anlam ifade ediyor senin için. Ne yaparak var olursun sen? Nefesi bile zor alıyorsun. Günden güne kendine eziyet çektiriyorsun. Hiçbir koşulda kendi mutluluğun için çabalamıyorsun. Sadece sonra, sonra, sonra. Kaç yıldır sonralardasın? Bu sonranın varışı ne zaman? Düğümleri çözmeye çalışırken daha da doluyorsun. Sonra da bunalıp bir kenara atıyorsun. Büyümelisin. İsyanı bırakıp devam etmelisin. Ne için diye soracaksın şimdi. Kendin için. Kendine bir hediye vermek için. Kendi anlamını yaratmak için. 

25 Nisan 2021 Pazar

Kürekleri Çöpe Atmayalım

 "Sonunda oldu!" denebilecek şeyler yaşandı. Artık mutlu olmam gereken birtakım olaylar gerçekleşti. Ama esas kızımız hala mutlu değil. Çünkü mutluluk öyle bir şey değilmiş. Ben huzurlu olmak istiyorum, hep de bunu istemişim. Çünkü içimdeki ses hala susmadı. Onu susturacak şeyler olabilir mi, mümkün mü bilmiyorum. Ama o sesi benim çıkardığımı artık farkettim. Bu eziyeti, tatminsizliği ve kaygıyı ben yaratıyorum. Neden yapıyorum hakikaten bilmiyorum. Uzun uzun konuşulması gereken bir güzergah olabilir bu. Ama bunu kendi kendime başardığım gibi onu da belki yine kendim başarabilirim. Başarmak ve ben çok yan yana yazılabilecek kelimeler değil diye düşünüyorum bunu yazarken. Çünkü genelde kendimi böyle tanımlarım. Oysa bu tamamen baktığım yer ile ilgili. Bembeyaz bir duvarın siyah bir noktası olsa ben onu da görürdüm. Detaycı, mükemmelliyetçi, belki biraz takıntılı ve özgüvensiz denebilirim. Bunları neden mi söylüyorum? Çünkü her şey yüzleşmek ile ilgili. Şu an bizi üzen her ne varsa bu bitince mutlu olacağımız kesin değil. Değişim içimizdeki gözde olmalı. Bakışımızda olmalı. Ben de henüz bunu beceremedim. Ama anladım. Mücadele hiç bitmeyecek. Ama yollar hep karanlıktan da geçmeyecek. Kürekleri çöpe atmayalım. 

6 Mart 2021 Cumartesi

Boşa Kürek

Her gün daha fazla düşünmeyi bir şekilde başarıp bu düşüncelerin tesirinden çıkamıyorum. Bazen bu düşünceler zararsız gibi gelse de belli bir yerden sonra kafam çalışmasa, bilinçli olmasam, belli bir dünya görüşüm, hayallerim, beklentilerim olmasa sanki çok daha kolay biterdi günler gibi geliyor. Çünkü şu an sabahlar ve akşamlar var benim için. Sabahları yine yeni bir gün ve geceleri yine boşa geçen bir gün. Bir sürü şeyle doldurmaya çalışıyorum. Kendimi geliştiriyorum. Film izliyorum mesela. Ama onu bile ot gibi yapamıyorum. İlla ki beynimi yormalı, vizyonumu zorlamalı, beni geliştirmeli. Yeni şeyler deniyorum. Başka bir dili konuşmaya, farklı telaffuz etmeye, yeni cümleler kurmaya çalışıyorum. Şarkı söylüyorum. Kendi sesimi beğenmiyorum, bidaha söylüyorum. Bir zorum var kendimle. Rahatlayamıyorum. Öylesine otururken bile bir işe yaramam gerek hissi peşimi bırakmıyor. Birilerine batıyormuşum gibi geliyor. Dünya benden çok şey bekliyormuş da ben aldığım nefesin bile hakkını veremiyormuşum gibi geliyor. Sadece tüketiyorum. Katabileceklerimi bilmiyorum. Kalitesiz gibi gelmiyorum kendime. Ama spesifik bir konuda da kendime güvenmiyorum. Sürekli hadi hadi hadi diyen bir ses var kulağımda. Ve en sevmediğim kelimedir "hadi". Oysa şu an ben de kendimden bekliyorum bunu. Hayattan bekliyorum. E hadi diyorum hadi bişeyler olsun. Hadi artık istediklerimi ver. Uğruna mücadele ettiklerimi, sabırla beklediklerimi, yırtarak kazandıklarımı bana ver artık. Her gün deniyorum. Her gün. Sadece bekliyormuşum gibi geliyor uzaktan biliyorum. Ama kafamda bir sürü şey dönüyor. En çok da şunu söylüyorum, her şey boşuna mıydı? Bunca zaman ben ne için uğraştım? Ne bekledim, ne aldım? Bu gidişatı hakettim mi? Bir yerde yanlış, eksik bişeyler mi yaptım? Farklı davransaydım neler alırdım? O zaman mutlu olur muydum? Çünkü mutlu olmak en çok istediğim şeydi. Şu an özgür olmak istiyorum. Kendi ayaklarımın üzerinde olmak istiyorum. Ve bunu uğruna mücadele ettiğim şeyler sayesinde yapmak istiyorum. Çünkü bunu haketmiş olmalıydım. Ama bitmiyor. Bitmeyecek. Hayatın bana hadi demeye her zaman hakkı var ancak benim yok. Ben beklemek zorundayım. Ve ne vereceğinin hiçbir garantisi de yok. O zaman yine diyorum ki her şey boşaymış. Ben boşa kürek çekmişim. Ve bu boşunalık hissi beni yok ediyor. 

4 Ocak 2021 Pazartesi

Çözülmemiş Meseleler

 Beni en çok çözülmemiş meseleler korkuttu. Çünkü bir çocukluğa, bir hayata mâl oldu bana. İçinde hesaplaşması bitmeyen ebeveynlerim kendi kaoslarında kaybetti beni. Bir defterim var. Babam yazmış bana. Gerçekleri öğrenmeliymişim. Hangi gerçekler? Duyulan kaygı bugüne ait değil gelecekte sorulacak hesaplara. Oysa o defterde kendime ait cümleler görmek isterdim. Beni anlatan, bana söylenen. Mesele hiçbir zaman benim olmamıştı ki. Mesele hiçbir zaman ben olmamıştım bir kere. Büyük insanların büyük aşklarının büyük entrikaları, büyük gururları ve büyük çözülmemişlikleri arasında ben zaten küçücüktüm. Hala da öyleyim. Kendim olarak bir anlam ifade etmiyorum. Onların kızıyım. Yanlış yaptığımda, beğenilmediğimde ötekinin kızıyım. Ben bu yüzden insanları hep önemsedim biliyor musunuz? Herkes bana anlamlı geldi. Çünkü bence böyle olmalıydı. Ben herkesi dinledim. Her şeyi anlamaya çalıştım. Hep düşündüm, hep sorguladım. Ama hiç yargılamadım. Beni tanıyanlar bilir kendimle ilgili en övünebileceğim şeydir empati. Şimdi durup bakıyorum da ben hep göremediklerimi göstermişim. Duyulmadığım için duymuşum, anlaşılmadığım için anlamışım, yargılandığım için hoşgörmüşüm...

Bence kimse kimsenin hayatında çözülmemiş bir mesele olmamalı. Ya çözüp gitmek gerek ya da bırakmayı bilmek gerek. Yoksa seni üzen hayatın hesabını seni sevenlere sorarsın. Acısı onlardan çıkar.