17 Şubat 2019 Pazar

Bir Uyusam Hepsi Geçecek Gibi

Ağzınız niye vardır? Ya da gözleriniz? Neden ağlarız? Ne anlam ifade etmelidir? Bir anlamı yoksa neden yaparız biz bunları? Neden konuşuruz karşımızdaki bizi anlamayacaksa, dinlemeyecekse, duymayacaksa?  Neden ağlarız diğer kalbin içine dokunmayacaksa? Ya da yalandan ağlar mıyız? Ağlayabilir mi insan yalandan sahiden? İletişim kuramayacaksak neden otururuz karşılıklı? Bir yüreğe sırtını yaslayamayacaksa insan neden verir gönlünü? En kötü anında yanında bulamadığına bile dost diyecekse ne anlamı var yaşanmışlıkların? Kimse sesini duymayacaksa, kimse bir nebze olsun senin pencerenden bakmayacaksa, gerçekten ne anlamı var bunca yorulmanın, anlatmanın, tükenmenin. En kötüsü de iç sesin bile susuyor bazen. İçin bile duymuyor seni. Bu hakikaten bir zavallılık hali... Ama kimse acımıyor tabiki. Görmüyorlar ki en başında. İdrak etmek ve tepki vermek sonraki aşama.  Üzülüyorum halime. Mirkelam'ın sonra üzülsem, üzüldüğüme üzülsem demesi gibi... Zamana yazık, emeklere yazık ama benim gözyaşlarıma, yıpranan yüreğime, tükenen sabrıma, boşa geçen çabama, asla karşılıklı olmayan empatime yazık değil... Çünkü sahiden önce görebilmek gerek manzarayı. Sindirebilmek gerek. Sonra duyabilmek gerek. Önce sesin içindeki o duygu yüklü tınıyı bir hissedip sonra sözleri anlamaya çalışmak gerek.  İnce işler bunlar. Ama yürek incelik ister. Yorgunum, boşa çektiğim kürekten, çırpınan kalbimden, tükenen umudumdan, asla anlaşılamamaktan çok yorgunum. Bir uyusam hepsi geçecek gibi... Ama önce bir uyusam...