21 Aralık 2022 Çarşamba

Hayatta Kalma Dürtüsü

 Hayatta kalma dürtüsü...

Dürtmüyorlar aslında beni. Benim dürtüm mü bozuk acaba? Yoksa bu hayatı yaşamaya değer bulamayanlardan mıyım? Merak ediyorum kaç kişiyiz? Ve kaçımız hala hayattayız? Neden devam ettiğimizi merak ediyorum? Her sabah mutsuz ve umutsuz bir güne uyanıp her akşam bugün de bitti diyerek yatağa giriyoruz. Biz kimin kölesiyiz? Dünyaya geldik. Yaşıyoruz tamam. Ama mesela paran olmazsa yaşayamıyorsun. Hiç parasız nasıl yaşanır? Yaşamak için yemen, uyuman, yani güvende hissetmen, barınman lazım. Bunların hepsi parayla. Her sabah uykumuzu para karşılığında satıyoruz. Neşemizi, ışığımızı para karşılığında satıyoruz. Bunları var olabilmek için yapıyoruz. Ama tüm gün güneş bile görmüyoruz. Sağlığımızı para karşılığında satıyoruz, bize sigorta yatırıyorlar ya da özel sağlık sigortası ödüyorlar diye seviniyoruz. Aslında neyin alışverişini yaptığımızın farkında değiliz ve asla kazanmıyoruz. Sadece devam ediyoruz. Bu düzen çok tuhaf ve uyumsuzlar barınamıyor. İntihar edenlere yine de hala üzülüyorum. Aslında üzüldüğüm hakikaten bir umut aramış ve bulamamışlıklarına. Çünkü ben de arıyorum ve acaba gerçekten bulamayacak mıyım? Sorgulayan beyinlerin işkencesi işte budur. Kendi kendilerine eziyet etmekte başarılıdırlar. 

Dünyaya gerçekten bu düzenin bir parçası olmak için gelmiş olmak çok saçma. Bir insan vücudu bile bu kadar kusursuz işlerken bizim ne mental ne de fizyolojik sağlığımıza uyum göstermeyen bu düzende neden yaşıyoruz. Her şey kusursuz olabilirdi. Hala tarlamızdan yeseydik. Hala kerpiçten bir evde yaşasaydık. Bir battaniye altında ısınabilirdik. Az yiyerek de mutlu olabilirdik. Bacaklarımızın götürdüğü mesafelere ulaşarak da gezebilirdik. Doyumsuzluğumuz parayı doğurdu. Para ise bütün satılıklıkları. Artık her şeyin bir pahası var. Uykumun, neşemin, sağlığımın. 

Yine de yetmeyecek. Çok para kazanacak mıyız belli değil. Ama yine de çok çalışacağız. Belki hakikaten işte değil, zihnimizde, bedenimizde, kendimizle çatışırken, belki sevdiklerimiz ile bağlarımızı korumaya çalışırken, bu düzeni anlamaya çalışıp uyum sağlamaya çalışırken... Ama çok yorulacağız. Çünkü bir kör bir alışveriş. Karşılığında ne alacağını bilmeden onlarca şeyi tüketiyorsun. Mesela en çok zamanını. En değerli şey değil mi zaman? Aslında gerçekten fütursuzca harcadığımız zamanı fark etmek bu kadar geç diye yaşlılık pişmanlık dolu oluyor. Koşarken anlamıyorsun. Çarkın içinde fark etmiyorsun da bi soluklanayım dediğinde görüyorsun. Tükenmişsin. Zamanını tüketmişsin.

Hala bazı yerlerde açlık ve savaş var. Hala dünyada kötülükler kol geziyor. Bu dünyanın amacı nedir? Hayatta kalma dürtüsü neden vardır? Neden bu hayatta var olmalı ve devam etmeliyiz? Neden üremeliyiz? Neden? 

2 Temmuz 2022 Cumartesi

Başkaldırı

 Bu bir başkaldırıdır. İçimizdeki susmayanlara. Dışımızdaki susmayanlara. Bu bir sessiz çığlıktır içeride büyüyen, büyüyen, büyüyen. Sonra ağzının açamayacağı bir boyutta çıkmayı bekleyen. Ciğerlerini sökmen gerekebilir. Bu uğurda cidden ölmen gerekebilir. Çünkü farkındaysan çok da beceremiyorsun yaşamayı. Herkes için üzülebilirsin. Herkes için sinirlenip susabilirsin. Kendin için mutlu olamaz mısın? Dişlerin bile kaldıramıyor artık bu sıkmayı? Sen de kaldıramıyorsun. Tek yaptığın düşünmek, konuşmak, düşünmek, yazmak, ağlamak, yazmak. Bir kere de pozitif bir şey söyle. İçin çürümüş. Heh bak bu bile negatif. Sana bunu onlar yaptı. O herkes. Kendini koruyamadın. Ağladın, ağladın, ağladın. Vücudun kaldıramıyor. Bu bir başkaldırıdır. Hayatın tümüne. En çok kendine. Kendin olmaya. Duymak istemiyorum, davranmak istemiyorum, olmak istemiyorum. Canım acıyor. 

Negatif

 İçime sıkışan bir şeyler var yine. Ya canım konuşmak istemiyor ya da iyi şeyler çıkmıyor ağzımdan. Aslında ben de istemiyorum böyle olmak. Ama sanki bana kalan bunlarmış gibi kaderleştirdim içimde. Diyorum ya içime sıkışan bir şeyler var. Teptim her şeyi, sığar dedim, sığacak dedim. Hem kendime hiç güvenmedim hem de sonununa kadar zorladım. Kızgınım şimdi kendime, biraz küskünüm. Bak hazır değildim işte yapamadım yine senin yüzünden. Bir kere bile görmüyorsun beni, şimdi iyi hissetmiyorum neden üstüme geliyorsun? Ee ama hayat beklemez ki seni. Durup, düşünüp, ağlayıp ne yapacaksın? Kalkacaksın o yataktan, koltuktan, miskinlikten ve bir şeyler yapacaksın bizim için. Ama yok gücüm, isteğim, neşem. Çok da önemli değil çünkü zorundasın. Ya istemiyorsam bu zorunlulukları artık? Ya başka yolu da varsa? Çünkü bakıyorum da daha az hesap kitap yapanlar çok daha mutlular. Peki hazır mısın süzülmeye? Çakılmaktan korkuyorum. O zaman bana gerek yok ki zaten, sen sadece karşısın mecburiyetlere. Ama korkuyorsun çakılmaktan. Çakılmak demişken, sahi seni en çok ne üzer bu hayatta? Kendini üzerken hayata devam edebildiğine göre çok farklı bi kıstasın olmalı. Var olmak ne anlam ifade ediyor senin için. Ne yaparak var olursun sen? Nefesi bile zor alıyorsun. Günden güne kendine eziyet çektiriyorsun. Hiçbir koşulda kendi mutluluğun için çabalamıyorsun. Sadece sonra, sonra, sonra. Kaç yıldır sonralardasın? Bu sonranın varışı ne zaman? Düğümleri çözmeye çalışırken daha da doluyorsun. Sonra da bunalıp bir kenara atıyorsun. Büyümelisin. İsyanı bırakıp devam etmelisin. Ne için diye soracaksın şimdi. Kendin için. Kendine bir hediye vermek için. Kendi anlamını yaratmak için.