Beni en çok çözülmemiş meseleler korkuttu. Çünkü bir çocukluğa, bir hayata mâl oldu bana. İçinde hesaplaşması bitmeyen ebeveynlerim kendi kaoslarında kaybetti beni. Bir defterim var. Babam yazmış bana. Gerçekleri öğrenmeliymişim. Hangi gerçekler? Duyulan kaygı bugüne ait değil gelecekte sorulacak hesaplara. Oysa o defterde kendime ait cümleler görmek isterdim. Beni anlatan, bana söylenen. Mesele hiçbir zaman benim olmamıştı ki. Mesele hiçbir zaman ben olmamıştım bir kere. Büyük insanların büyük aşklarının büyük entrikaları, büyük gururları ve büyük çözülmemişlikleri arasında ben zaten küçücüktüm. Hala da öyleyim. Kendim olarak bir anlam ifade etmiyorum. Onların kızıyım. Yanlış yaptığımda, beğenilmediğimde ötekinin kızıyım. Ben bu yüzden insanları hep önemsedim biliyor musunuz? Herkes bana anlamlı geldi. Çünkü bence böyle olmalıydı. Ben herkesi dinledim. Her şeyi anlamaya çalıştım. Hep düşündüm, hep sorguladım. Ama hiç yargılamadım. Beni tanıyanlar bilir kendimle ilgili en övünebileceğim şeydir empati. Şimdi durup bakıyorum da ben hep göremediklerimi göstermişim. Duyulmadığım için duymuşum, anlaşılmadığım için anlamışım, yargılandığım için hoşgörmüşüm...
Bence kimse kimsenin hayatında çözülmemiş bir mesele olmamalı. Ya çözüp gitmek gerek ya da bırakmayı bilmek gerek. Yoksa seni üzen hayatın hesabını seni sevenlere sorarsın. Acısı onlardan çıkar.